4 Temmuz 2010 Pazar

Kılıçdaroğlu Erdoğan'ın nesini beğeniyor?


Kılıçdaroğlu Erdoğan'ın nesini beğeniyor?Başak Sayan sordu, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu yanıtladı... Erdoğan'ın en beğendiği ve beğenmediği yönleri ne? Erdoğan, Cumhurbaşkanlığıni isterse destek olacak mı? Erken seçim bekliyor mu? Gülen cemaati ile yakınlaşma söz konusu mu?
İşte o röportajdan ilgili bölümler;
Nasıl bir his Türkiye'nin ana muhalefet partisinin en tepesindeki isim olmak?
Sorumluluğu biraz daha fazla hissediyorsunuz. Ana Muhalefet Partisi'nin lideri olmak, hem ülkenin sorunlarını hem dünyadaki gelişmeleri yakından izlemeyi, aynı zamanda söylemlerinize olabildiğince dikkat etmenizi gerektiriyor. İnsana ciddi sorumluluklar yüklüyor.
Hep böyle sakin, kontrollü gözüküyorsunuz. Bu yüzden hem çok seviliyor hem de eleştiriliyorsunuz. Bu kadar sakin misiniz gerçekten?
Gerçekten sakin bir insanım, yani çok kolay kızmam.
Bu bir avantaj mıdır yoksa dezavantaj mıdır sizce?
Avantaj mıdır, değil midir bilmiyorum; bu benim doğamda olan bir şey. Karşıdaki kişinin bakış açısına bağlı olarak değişir bu. Sizin söylediğiniz gibi bunu eleştirenler de, doğru bulanlar da olabilir. O vakit karşınızdaki insanın bakış açısına göre doğal olarak değişiyor.
İnsanlarda bıraktığınız en büyük intiba güvenilir olmak. Gerçekten güvenilir misiniz? Yani olduğunuz gibi mi görünmeye çalışıyorsunuz yoksa göründüğünüz gibi misiniz?
Siyasetçi topluma hesap vermeyi kabul ediyor ve eğer bunu özümsüyorsa güvenilir olmak zorundadır. Zaten olduğunuz gibi olmak zorundasınız aynı zamanda. Siyasetçi toplumdan gelen eleştirileri de dikkate almalıdır. O eleştirilerin içinde gerçekten ders alabileceği, kendisine çeki düzen verebileceği söylemler olabilir. O açıdan siyasetçi, kırgın olmak, kızmak, darılmak gibi bir lükse sahip değildir. Siyasetçi her eleştiriye dikkat etmelidir, o eleştirileri yapanlar içinde haklı olanlar da olabilir, haksız olanlar da ama sonuçta onları bir şekilde dinlemek zorundadır.
VAATLERİNİZ GEÇEKLEŞMEZSE GEREKÇELERİYLE ANLATMALISINIZ
Kendinizi üç sıfatla tanımlarsanız bunlar neler olur?
Çok zor bir soru. Benimle ilgili olduğu için, benim bir şey söylemem zor çünkü. Güvenilir olmak olabilir, sayılabilir... Yani sonuçta kendime bu konuda güveniyorum, topluma da güveniyorum, çevreye de güveniyorum: Sonuçta insan ilişkilerinin sağlıklı gelişmesi güven unsuruna bağlı. Siyasetçi ile toplum arasındaki ilişki de bu güvene bağlı. Eğer toplum siyasetçiye güvenmiyorsa bu, geçmişte siyasetçinin vaat ettiği çoğu şeyi yapmamasından kaynaklanıyor. Biz o güveni sağlamaya çalışıyoruz. Bir şeyi söylerken ya da vaat ederken ölçüp tartıyoruz ki iktidara geldiğimiz zaman eğer yapamadıysak, o güven ilişkisi zedelenmesin diye.
Hedeflediklerinizi yapamamak ya da ani değişen gündem içinde yok olmak endişesi taşıyor musunuz?
Hayır, taşımıyorum. Tabii her insanın hedefleri olur, o hedeflerin içinde gerçekleşenler de olur, gerçekleşmeyenler de. İkisinin de mutlaka gerekçeleri vardır. O gerekçeleri topluma çok iyi anlatmanız, şu nedenle bunu yapamadık demeniz lazım. Yani topluma vaat ettiğiniz bir şeyi gerçekleştiremediğinizde gerekçeleri ile çıkıp anlatırsanız toplum onu kabul eder ve sonunda size olan güveni zedelenmemiş olur.
Ani değişen gündemler içinde kaybolmak endişesi var mı peki?
Türkiye'de gündem çok hızlı değişiyor. Dolayısıyla sizin hızlı değişen gündeme ayak uydurmanız, olayı çok sağlıklı tahlil etmeniz ve görüşlerinizi söylemeniz lazım. Eğer olayların dışında kalırsanız, o zaman unutulma riski gündeme gelmiş olur. Ama Türkiye'de siz olayların dışında olsanız dahi dışında kalamıyorsunuz! Çünkü her halükarda gazeteciler, televizyoncular size o gündem ile ilgili soru sorup yanıtlarınızı bekliyorlar. Onlar sormasalar bile sizin tabanınız bekliyor bu konudaki görüşlerinizi. Onlara yanıt vermek zorundasınız. Yani gündemde kaybolmak değil, bütün mesele gündemi sağlıklı yakalamak ve o konuda sağlıklı yorumlar geliştirmek.
SIK GÜNDEM DEĞİŞİKLİĞİ HALKI YORUYOR
Başbakan gündemi ustalıkla değiştiriyor. Buna karşı ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir de seçmeniniz seçim öncesi olası bir gündem değişikliğinden endişeleniyor. Böyle bir durumda ne yaparsınız?
Aslında halkın gündemi ile siyasal iktidarın gündemi arasında ciddi farklar var. Halkın gündemi iş, aş, yoksulluk... İktidar özellikle medya eksenli, gündemi değiştirmek için zaman zaman belli konuları gündeme getiriyor. Sayın Başbakan'ın danışmanlarından birisinin de 'Çoğu zaman gündem değiştiriyoruz' diye bir açıklaması olmuştu. En ciddi olayı söyleyelim, Sayın Bülent Arınç'a yapılacağı söylenen suikast... Günlerce hatta aylarca yazıldı, çizildi. Kozmik odalara girildi, canlı yayınlar yapıldı. Şimdi geriye dönüp bakıyoruz, ne oldu? Hiçbir şey... Dolayısıyla bu gündem değişikliği halkı yoruyor, halkın sorunlarıyla halkın ilgilenmemesine neden oluyor. Gündem değişikliğinin asıl amacı bu. Ama dediğim gibi ne kadar yazılırsa yazılsın, çizilirse çizilsin sonunda ben, bizim insanımızın sağduyusuna güveniyorum. Onlar hangi olayların gerçek olduğunu, hangi olayların nasıl sorgulanması gerektiğini, bilinçli gündem değişikliklerini ve bu gündemin hangi gerekçe ile değiştirilmek istendiğini bilir.
Napolyon 'üç gazete beni bir ordudan daha fazla korkutur' demiş, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
(Gülüyor) Medya çok önemli tabii. Güçler ayrılığı ilkesi hukukta tartışılırken, üç güçten bahsedilir; yasama, yürütme ve yargı. Ama 20. yüzyılın sonlarından itibaren dördüncü bir güç eklendi buna. O da medya... Medyanın özelliği, halkın gözü, kulağı ve sesi olması. Öyle olmalı. Ama medyanın gerçekten bugün halkın gözü, kulağı olup olmadığı tartışılır. Çünkü dediğim gibi halkın gündemi bazen medya aracılığıyla halkın elinden alınıyor. Ve siyasal iktidar medya üzerine ciddi bir baskı kuruyor. AKP'nin bu baskısını görüyoruz işte. Belli gazetelerin satın alınmaması, bazı köşe yazarlarının sanki patron talimatı ile yazı yazıyorlarmış gibi davranmaları... 'Patron talimat verdiği zaman onlar görüşlerinden vazgeçerler' gibi bir algıyı Recep Bey dile getirdi. Ama bu algı hem demokrasinin yerleşmesi hem de kökleşmesi açısından son derece tehlikeli. Sonuçta 'medya yazarsa doğruları yazmaz' gibi bir algının yerleşmesine neden oluyor bu düşünceler. Ama ne olursa olsun, bir şekliyle insanlar değişik gazetelere baktığında, o gazetelerdeki haberlerden etkilenirler, ama onları da test ederler. Yine ben burada halkın sağduyusuna güveniyorum. Örneğin iktidara yakın gazeteler var, ama bu gazetelerin satış rakamlarını görüyoruz. Ama bir de sizin gazeteniz var, onlar da oldukça iyi bir çizgi yakalıyor. Bu çizginin yakalanmasının nedeni, halkın kendi sorunlarını, o gazete, televizyon ya da dergide dile getirildiğini düşünmesi ve böylece onu talep etmesi.
Size bugüne kadar en çok dokunan iftira ne oldu?
Benim Almanya'da bir saunaya gidip sonrasında da bir terör örgütü mensuplarıyla bir arabada yakalanmam diye bir belge çıkarıldı. Ben o sırada Ankara'daydım. Hiç Almanya'da saunaya da gitmedim, ama bu AKP'ye yakın bir televizyonda iki kez arka arkaya verildi. Tekzip yayınlamama rağmen, bir başka sefer tekrar logosu konulmaksızın bir kez daha yayınlandı. Buna benzer pek çok iftira var aslında ama siyasetçiyiz, bunlara alışmamız lazım. Eğer siz yanlış bir şey yapmamışsanız, bu tür iftiralar toplumda kabul görmüyor
kaynak: internethaber.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder